Nijerya’daki futbol severler için çekişmeli anlar. Maçların başlamasına 10 dakika kala barlarda Manchester United, Liverpool, Arsenal ve Chelsea formalı futbolseverler, televizyonun kumandasına hâkim taraf olmak için kıyasıya bir savaş veriyor. Ancak biraz daha geçmişte, bu taraftarlar arasında öncelik kazanan, beklenmedik bir takım daha vardı. Kanalı değiştirmeye yönelik yapılacak herhangi bir girişim, herkes tarafından öfkeyle karşılanıyordu.
“Jay-Jay oynuyor. Bolton’u izleyeceğiz!”
Nijeryalı futbol yorumcusu ve uzmanı Colin Udoh, “Aman Allahım! İnsanlar neredeyse burayı yıkacaktı!” diyor.
İşte karşınızda, Paris Saint-Germain’de Ronaldinho’nun akıl hocalığını yapmış, Bolton Wanderers’ın “Galacticos”unu Şampiyonlar Ligi’nin eşiğine getirmiş, defans oyuncularını utandırmış, ligin elitlerini üzmüş bir adamın hikayesi: Jay-Jay Okocha…
Sky Sports’un “Football’s Cult Heroes” isimli podcast serisinden çevrilmiştir.
Channel 4’un Phoenix Nights programının sunucusu Peter Kay’e göre Bolton, işçilerin şehriyken, Sam Allardyce, Lancashire kasabasının futbol kulübünü küresel çekiciliğe sahip kozmopolit bir sembole dönüştürmekle meşguldü.
Ivan Campo, Youri Djorkaeff, Fernando Hierro… Uluslararası üne sahip oyuncuların listesi uzayıp gitse de Premier Lig’in ikonik takımlarından birini tanımlayan, Afrika’nın gösterişli yıldızı Jay-Jay Okocha’ydı.
“Nijerya’da üstesinden gelebildiysen her yerde gelirsin. Kulağa klişe gibi gelebilir ama gerçek olan bu.”
Kömür madenciliği ile meşhur Enugu şehrindeki çoğu yerli çocuk gibi, Augustine Azuka Muhammed Yavuz Okocha, abisi tarafından belirlenen lakabıyla namı diğer Jay-Jay için tek bir hedef vardı.
Udoh, “Enugu Rangers, Nijerya’nın doğu kesiminde büyüyen neredeyse her genç oyuncunun hayaliydi” diyor.
“Bölgenin, kültürün ve diğer her şeyin simgesi olan tamamen beyaz, Real Madrid renkleriyle oynarlar.”
Bu yüzden Okocha, 1990 yılının başında takıma katıldığında, çoğu insanın gözünde çoktan başarmıştı.
Udoh, “Büyüyen, ortalıkta top oynayan ve Enugu Rangers’a giden bir çocuğu düşünmek bile, bir futbolcu olarak bulunmak isteyeceğiniz noktanın neredeyse zirvesiydi” diyor.
Komşu ülke Kamerun, çeyrek final öncesi İtalya 90’ın açılış maçında dünya şampiyonu Arjantin’i yenmiş, heyecan verici bir karşılaşmada İngiltere’ye 3-2 kaybetmişti. Bu sonuç, herhangi bir Afrika takımının daha önce Dünya Kupası’nda elde ettiği en büyük başarıydı.
Finallerin ardından Okocha, arkadaşını ziyaret etmek için Almanya’ya gitti. Daha yeni dünya şampiyonu olmuş bir ülkede futbolun nasıl işlediğini görmek için can atıyordu. Hayatını değiştiren bir yolculuk olduğu ortaya çıkacaktı.
Guardian’ın gazetecilerinden ve “Made in Africa: The History of African Players in English Football” kitabının yazarı Ed Aarons, “Almanya’da üçüncü ligde Borussia Neunkirchen için oynayan bir arkadaşı vardı ve yaz tatilinde onu ziyarete gitti. Bu sadece klasik bir okul çocuğunun hayaliydi” diyor.
“Onunla bir antrenmana gitti, tüm antrenörlerin gözlerini kamaştırdı ve takıma alındı.”
Nijerya’da resmi dil İngilizce olsa da Okocha, Almanya’nın zirveye giden tek kapısı olacağını biliyordu.
“İster Fransızca ister İngilizce konuşan bir ülkeden olun, herhangi bir Afrikalı futbolcu için en iyi şans, anakara Avrupası’nda oynamaktı, çünkü İngiltere Ligi kapalı bir dükkandı. 90’lı yıllarda İngiltere dışından olan herkes için böyleydi” diyor Aarons.
Batı Afrika’nın sıcağından Batı Almanya’ya geçmek, bırakın bir genci, herkes için bir kültür şoku yaratırdı.
Udoh, “Nijerya’nın o zamanlar nasıl olduğunu ve o günlerde Afrikalı bir çocuk olarak Avrupa’ya giderken iletişim eksikliğinin boyutunu düşünürseniz ilk hissettiğiniz şey her zaman ‘soğuk’ olur. Soğuk sizi gerçekliğe doğru sarsar” diyor.
Udoh, dönemin ülke koşullarını ve mücadelenin boyutunu şöyle betimliyor; “Nijerya’da kendimize her zaman söylediğimiz bir şey var, Nijerya kendi başına bir meydan okumadır. Bu yüzden Nijerya’da başarabilirseniz, herhangi bir yerde de başarabilirsiniz. Klişe gibi gelebilir ama gerçek bu.”
“Burada aşmanız gereken her şeyi -elektrik olmaması, korkunç yollar, içme suyu almak için kilometrelerce yol gitmek- aşıp, her şeyin çalıştığı birinci dünya ülkesine giderseniz, yatak odanızda suya erişiminiz olursa, yalnızca antrenmana gidebilirsiniz. Yalnızca havaya uyum sağlamanız gerekir. Elde edilen yeni yaşamın kolaylığı onu tamamen farklı bir dünya haline getiriyor”
“Adapte olunması gereken koşullar düşünüldüğünde, Avrupa’dan Afrika’ya geldiğinizde yaşayacağınız kadar zor değil” diyor Udoh.
Neunkirchen’de geçen iki yılı Eintracht Frankfurt’ta dört yıl izledi. Yaşadığı bir anın, onu sonsuza kadar Bundesliga kültürüne kazıyacağı yer de orasıydı.
18 içinde topu alan Okocha, sağa, sola, sağa, sola döndü ve üç Karlsruher savunmasını tek bir dönüşte çalımlayarak geleceğin Alman efsanesi, kaleci Oliver Kahn’ı yerlerde sürüklediği pozisyonun ardından topu ağlarla buluşturdu.
Jurgen Klopp, Made in Africa kitabı için verdiği röportajda Jay-Jay’in bu golünü “Alman futbol tarihinde atılan en muhteşem gol” olarak betimleyecekti.
Aarons, “Onun tarzında bir oyuncunun daha önce Bundesliga’da çok ama çok az görüldüğünü düşünüyorum. Jay-Jay Okocha’yı hatırlayan herkes katılacaktır, Bundesliga’da daha önce hiç bu kadar yetenekli bir oyuncu izlememiştik. Neredeyse bir sirkte çalışıyor gibiydi, yaptığı hareketlerdeki beceri, cambazlık inanılmazdı” sözleriyle betimliyor Nijeryalı ismi.
“Fakat esas olan, topla yalnızca beceri hareketleri göstermesi değil, gösterdiği bu hareketlerin ne kadar efektif olduğu, topla oynayarak rakiplerini nasıl mağlup ettiğiydi.”
Aarons’ın Okocha ile ilgili betimlemeleri bu kadarla da kalmıyor: “Her zaman gösteriş yapmayı severdi ama bu hiçbir zaman yalnızca gösteriş yapmakla ilgili olmadı, daha çok takımına yardımcı olmak içindi. Fantastik bir oyuncuydu. Onu canlı gözlerle izleyenlerin asla unutamayacağı bir oyuncu.”
Nijerya 1994 Afrika Uluslar Kupası ve 1996 Olimpiyat Altın Madalyası’nı kazanırken Jay-Jay takımın kilit ismiydi. Fakat Frankfurt’un Bundesliga’da küme düşmesi sonrası Nijeryalı yıldız yeni bir yolculuğa başlayacaktı. Fenerbahçe, Okocha’yı 1milyon £ karşılığında kadrosuna katıyordu.
Yeni macerası sırasında yıldız isim 23 yaşındaydı ve 62 maçta 34 gole imza attı. 1998 yılında Paris Saint-Germain, Okocha’ya 14 milyon £ ödeyerek kadrosuna kattı. Bu bonservis bedeli onu, tarihin en pahalı Afrikalı oyuncusu yapıyordu.
Udoh’a göre bu transfer onu bambaşka bir seviyeye çıkarttı fakat doğal olarak bir baskı da yaratıyordu; “Ne zaman PSG ya da Nijerya için forma giyse büyük bir beklenti olurdu. İnsanlar “Adamım, sen Afrika tarihinin en pahalı oyuncususun. Bunu sahada göstermeni bekliyoruz” derdi.
“Sam Allardyce, sadece tek bir şekilde futbol oynatan ve huysuz olarak bilinen, yanlış bir üne sahip olarak geldi”
Okocha dünya çapında kendini göstermeye devam ederken, Bolton hayata dönüş hazırlıkları yapıyordu. 1997/98 sezonunda ligden düşen takım, 25 milyonluk bir yatırımla hayata geçirilen yeni evleri Reebok Stadyumu’nda ayağa kalkmanın planlarını yapmaktaydı. Yeni bir sahip ve yeni yönetim kurulu göreve getirilmişti.
Yeni Başkan Phil Garside, Colin Todd’un koltuğunu Sam Allardyce’a teslim etti. 2001 yılına gelindiğinde kulüp Premier Lig’e geri döndü ve ligde kalmayı başardı.
Büyük bir Bolton taraftarı olan Maggie Tetlow; “Sam Allardyce, sadece tek bir şekilde futbol oynatan ve huysuz olarak bilinen, yanlış bir üne sahip olarak geldi” diyor.
“Bence o her zaman ‘hapisten çıkış kartı’ olarak bilinirdi. Sizi düştüğünüz çukurdan kurtaracak olan kişi oydu. Ya sizi kurtarır ya da üst lige çıkartırdı ama sahip olduğu beceriler bundan çok ama çok daha fazlaydı.”
Tüm bunlar yaşanırken Okocha, PSG formasıyla çıktığı 121 maçta 20 gole imza atmış, yetenekleri ve gülümsemesiyle tanınmıştı. Fakat Paris’te geçen dört yılın ardından kulüp harcamalarına kısıtlama getirme kararı aldı. Bu karar Okocha’nın kulüpte geçirdiği günlerin sona erdiği anlamına geliyordu.
Paris forması altındayken yaptığı son hareket, geleceğin süperstarı olan Ronaldinho’ya akıl hocalığı yapmak oldu. Aarons, “Onu tam anlamıyla kanatlarının altına aldı. Ronaldinho kulübe geldiğinde çok gençti ve Okocha’ya hayrandı. Jay-Jay’de bildiği bazı hareketleri ona öğrettiğini dile getirmişti. İki oyuncuya da baktığınızda benzerlikleri görebilirdiniz” diyor.
“Fiziksel olarak tamamen farklı olduklarını biliyorum, fakat bazı yetenekleri, pozisyon yaratma becerileri inanılmazdı. Aynı kumaştan dikilmiş farklı elbiseler gibiydi. Ayaklarıyla yaptıkları inanılmazdı. Yalnızca onları izlemek için bile para öderdiniz. Herkeste ‘aman tanrım, ne yaptığını gördünüz mü?’ hissi uyandıran tiplerdi.”
“Onları Lionel Messi ya da Cristiano Ronaldo ile kıyasladığınızda, saydığımız isimlerin çok daha soğukkanlı fakat bir o kadar eğlencesiz olduğunu görürsünüz. Belki de daha çok iş olarak baktıkları içindir.”
“Allerdyce onu istiyordu. O noktada, Premier Lig’in kapalılığı düşünüldüğünde, Bolton’ın çıldırdığını düşünürdünüz”
Premier Lig’e geri dönüşün ardından Bolton tarafına bakıldığında, Big Sam’in transfer pazarında çok daha aktif olduğu bir döneme giriliyordu. 2001 yılında Fransa’nın Dünya Şampiyonu oyuncusu Youri Djorkaeff’in kadroya katılması bunu kanıtlar nitelikteydi. Bir yıl sonra, bu kez hedef kimsenin beklemediği bir isimdi. Big Sam, Okocha’yı istiyordu.
“Allerdyce onu istiyordu. O noktada, Premier Lig’in kapalılığı düşünüldüğünde, Bolton’ın çıldırdığını düşünürdünüz. Transfer piyasasında o tarz bir oyuncu için arayışta da değillerdi” diyor Bolton News’da bir dönem futbol yazarlığı yapan Gordon Sharrock.
“Fakat kendilerini gösterme tutkusuna sahiplerdi. Sam’e eğer doğru oyuncuyu alacaksa parasının olduğu söylendi. Açıkçası kontratına yazılacak rakamlar düşünüldüğünde büyük bir meblağ söz konusuydu fakat bonservis bedeli ödenemeden kadroya katılacaktı. Ayrıca henüz 28, 29 yaşlarındaydı ki bu da geçerli bir yaştı.”
Tüm bunlar yaşanırken Nijerya’da çok farklı hisler göze çarpıyordu.
Udoh, “Bolton’a saygısızlık yapmak istemem ama ülkede gittiği takım Bolton olduğu için bir tür hayal kırıklığı yaşanmıştı. United, Liverpool, Arsenal ya da en kötü Chelsea’ye gideceğini, büyük takımlarda oynayacağını düşünüyorduk” diyor.
“Çünkü Bolton’a gitmek bir tür geri adım atmak gibiydi. Tamam, eğer İngiltere Premier Lig’de oynayamayacaksa, Real Madrid, Barcelona gibi takımlar da var. Neden Bolton’a gidiyor ki? Herkes böyle düşünüyordu. Fakat bir kez imzayı attığında, insanlar hiç düşünmeden Bolton’ı desteklemeye yöneldi.”
Jay-Jay’in takıma gelişine Bolton taraftarları dahi şaşırmıştı.
Tetlow, “Böyle bir oyuncunun gelebileceği konusunda büyük şüphelerimiz vardı” diyor ve ekliyor: “Fakat bilirsiniz, her zaman kendi kulübünüzle ilgili olarak gurur duyarsınız ve ihtimal ne kadar düşük olursa olsun ‘Bunu yapabiliriz’ hissini taşırsınız. Tüm yorumcular, etraftaki herkes gerçekleşmeyeceğini söylese de inanırsınız ve bu gerçekleştiğinde sanki bir rüyanın gerçeğe dönüşmesi gibi hissettirir.”
Okocha, o yaz transfer döneminde takıma katılan tek büyük isim değildi. İki kez Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmuş Ivan Campo, Sam Allardyce’ın ikna gücüne yenik düşüp kiralık olarak Bolton’a katılyordu.
Savunma oyuncusu Nicky Hunt, dönemin genç oyuncusu olarak Big Sam’in kulübün gelişim sürecini nasıl yönettiğini yakından gözlemlemişti.
Hunt; “Allardyce büyük isimleri takıma getirme konusunda büyük bir hünere sahipti. Tamam belki kariyerlerinin sonuna yaklaşıyorlardı fakat onları getirmek büyük beceriydi. Oyuncularla kişisel olarak görüşmeye giderdi ki o günlerde oyuncu menajerleri sürece sürekli dahil olurdu. Detaylarla alakalı çok şey anladığını sanmasam da kişisel dokunuşlar yapardı. Bu sayede Bolton seviyesi için çok fazla birinci sınıf oyuncuya sahip olmuştuk” diyor.
“Bu seviyede bir yaratıcılığa sahipsen Real Madrid’de oynamalısın, Bolton Wanderers’da değil”
Bolton formasıyla ilk maçına 2002/03 sezonunun açılış karşılaşmasında Fulham’a karşı sahaya çıkan Okocha, Premier Lig’i ilk kez deneyimliyordu. Büyük hayaller ve beklentiler, birçok Bolton taraftarını deplasman yollarına düşürmüştü. Fakat yolculuk tüm beklentilerin aksine bir hayal kırıklığı ve zaman kaybına dönüşmüştü. Fulham, Wanderers’ı 4-1 mağlup ederken Jay-Jay devrede oyundan çıkmıştı.
Maç sonrası basın toplantısına katılanlardan biri olan dönemin Bolton News Editörü Gordon Sharrock, “Kötü bir başlangıç oldu” diyor. “Allardyce her zaman söyler, taraftarları ve oyuncuları da bu konuda uyarır. Eğer başka bir kıta ya da ülkeden Premier Lig’e geliyorsanız uyum sağlamakta zorlanırsınız.”
Sam Allardyce’ın Premier Lig hakkındaki fikirlerini detaylandıran Sharrock: “Her zaman dünyanın en zor liginin EPL olduğunu söyler. Ona göre bu ligin oyuncudan beklentileri, dünyadaki her ligden daha farklı ve zorludur. Basını ve taraftarları, oyunculara uyum sağlamak için zaman tanımadan büyük beklentilere girmemek konusunda sürekli uyarmıştır.”
Bolton zorlu başlayan sezonla mücadele ederken Okocha, Fulham maçının ardından Kasım ayına kadar hiçbir maça ilk 11’de başlamadı. Fakat bir kez geri döndüğünde hayal kırıklığı söz konusu dahi olmayacaktı. Wanderers formasıyla attığı ilk gol, Birmingham’a karşı muhteşem bir voleyle gelmişti. Okocha golü takım arkadaşı Bernard Mendy ile önceden prova yaptıkları tek ayak üstü dansla yapıyordu.
Maçta sonra basına konuşan Jay-Jay, “Ligin temposuna, sistemine ve oynanış biçimine adapte olmakta zorlandım. Fakat bir süre sonra, fiziksel olarak gerekli seviyeye çıktığım için kendimi daha iyi hissediyorum. Özellikle Fulham maçından sonra bitkin düşmüştüm. Artık doğru yönde ilerlediğimi biliyor ve bundan keyif alıyorum” diyordu.
Buna rağmen Bolton düşme tehlikesini hissetmeye devam ediyordu. Tehlike hattıyla aradaki sınır yalnızca bir goldü. Kendileri gibi ligde kalma savaşı veren West Ham ile büyük bir mücadeleye girişmeleri gerekiyordu. Bu süreçte Wanderers için fark yaratan Jay-Jay olacaktı.
Takımının itici gücü haline gelen Nijeryalı, Nisan ortasına gelindiğinde Bolton kariyeri için tartışmasız en kritik gollerinden birine imza attı. Güneşli bir öğleden sonra Reebok Stadyumu’nda, West Ham United’ı kapalı gişe tribünlere karşı ağırlayan ev sahibi, Okocha’nın tek golüyle sahadan galip ayrılıyordu.
Tetlow golü adeta yeniden yaşayarak şöyle anlatacaktı: “Topu orta sahada aldı, Joe Cole onu durdurmak istese de yeterli değildi. Birkaç oyuncu daha Okocha’yı durdurmak için saldırsa da kimse topu ondan alamadı. Çok net hatırlıyorum. Yapamayacak, başaramaz, mümkün değil diyerek onu izledik ve o her an topla ilerlemeye devam ediyordu. Hala yapamaz diye düşünüyorduk ve ardından “Gol”. Harikaydı, tek kelimeyle inanılmazdı.”
Jay-Jay Okocha, kümede kalma savaşı şiddetlenirken, baskı altında parlak bir oyuncu olduğunu göstermişti. Fakat o her zamanki oyuncuydu. Sezonun son maçında, şampiyonluk mücadelesi veren Arsenal’e karşı alınan 2-2’lik beraberlikte bile gösteri yapmaktan kendini alıkoyamamıştı.
Ray Parlour, birçokları gibi gökkuşağı çalımının son kurbanı olmuştu. Sharrock o maçı şöyle anlatıyor: “Saha göz kamaştırıcı defans oyuncularıyla doluydu ve Jay-Jay hepsini çalımlarıyla sağa sola gönderdi. Hepsinyle dans etti. Resmen aşağılanıyorlar ve bundan nefret ediyorlardı. Fakat o bildiğimiz Okocha’ydı ve kendi gibi davranıyordu. Yaptığı hareketlerde asla ukalalık ya da aşağılama düşüncesi yoktu.”
Yeni takımıyla gösterdiği performans sonrası dünyanın her yerindeki gözler Nijeryalı’ya dönmeye başlamıştı. Uluslararası medya oyuncuya geleceği hakkında sorular sormaktan kendini alamıyordu.
Nihayetinde o meşhur röportaj yaşandı. Sky Sports’tan Chris Kamara, “Bu seviyede bir yaratıcılığa sahipsen Real Madrid’de oynamalısın, Bolton Wanderers’da değil” diyordu.
Okocha; “Nerede olursam olayım elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Bana ödenen parayı hak ettiğimi göstermek istiyorum. Ve bunu bu takım için yapıyor olmaktan mutluyum” diyecekti.
Ligde kalma mücadelesi sezonun son maçına kadar sürecekti. Middlesbrough karşısında alınan 2-1’lik galibiyet Bolton’ı ligde tutarken Okocha skoru belirleyen golü atmıştı. Sezon sona ermiş, ligde kalışı kutlama zamanı gelmişti.
Siz de Premier Lig’e, tuttuğunuz takıma ya da hayranlık beslediğiniz oyunculara dair yazılarınızı bizlerle paylaşabilir, “prefields@gmail.com” adresi üzerinden bize ulaştırarak web sitemizde ve Twitter hesabımızda paylaşılmasını sağlayabilirsiniz.
Gelecek hafta devam edecek…