Bolton Wanderers ligde kalmayı başarıyordu. Başarının mimarları ise Big Sam ve Jay-Jay Okocha’ydı. 2003 yazı geldiğinde Allardyce “reset” butonuna basma kararı vermişti.
Ligde kalmak Sam Allerdyce’a yetmiyordu. Hedef Premier Lig’in elitleri arasına girebilmekti. Temel strateji Avrupa’yı taramak ve mümkün olan en düşük maliyetle büyük isimleri takıma kazandırmaktı. Bu hedef doğrultusunda Olympiakos’dan Stelios Giannakopoulos, Sporting Lisbon’dan Mario Jardel takıma katıldı. Geride kalan sezonu kulüpte kiralık geçiren Ivan Campo ise kalıcı olarak transfer edildi.
Big Sam’in planı yavaş yavaş şekil almaya başlamıştı. Fakat bu planın işleyebilmesi için kurt hocanın saha içinde bir lidere ihtiyacı vardı. Kaptan Gudni Bergsson emekli olmuştu.
Yeni kaptanın kim olacağı ise çoktan belliydi. Sam Allerdyce, takım kaptanının kim olduğunu belli ederken şu sözleri kullanacaktı; “Dünya çapında klasa sahip bir oyuncu bizim kaptanımız olacak ve umuyorum onun liderliğinde daha ileri daha da yukarı çıkacağız.”
Okocha, birçok uluslararası oyuncudan oluşan takımın kaptanlık pazubandını koluna geçiriyordu. Tecrübeliydi ve birçok dilde konuşabiliyordu.
O günleri takım arkadaşı Kevin Davies şöyle anlatıyor: “Huysuzluk yapan ya da kendisiyle övünen tiplerden biri değildi. Sessiz kalmayı tercih ederdi. Fiyakasını asla bozmazdı. Soyunma odasında herkesin saygı duyduğu biriydi. Bu yüzden o konuştuğunda herkes dinlerdi. Doğru zamanda konuşmayı tercih eder ve hep doğru sözler ederdi.”
Kevin Davies’in kaptanına dair anıları şöyle devam ediyor: “Futbolu çok seven, büyük bir profesyoneldi ve aynı zamanda kaptanımızdı. Saha içinde konuşmaları o yapardı. Antrenman ve maçlara hazırlanışıyla hepimiz için bir rol modeldi.”
“Onunla bazen antrenmanlardan sonra tesislerde kaldığımızı hatırlıyorum. Havuza girer, bazen biraz snooker oynardık. Ona oyunu nasıl oynayacağını öğretirdik. Öğrenmeye ve kendini geliştirmeye her koşulda ve her zaman açıktı.”
Bazen Okocha’nın profesyonelliği takım arkadaşları için zorlayıcı olabiliyordu.
Takımın savunma oyuncularından Nicky Hunt: “Her gün, her idmanda onun takımında olmak isterdiniz. Ona karşı olmak hiç istediğimiz bir şey değildi. Çünkü bilirdik ki topu alacak, onunla muhteşem şeyler yapacak. Beşe beş, sekize sekiz fark etmez. Takımdaki herkes onun takımında olmak istiyordu.”
“Yardımcı antrenör Phil Brown’a baskı yaptığım günleri hatırlıyorum. Phil’e ‘Beni Jay-Jay’in takımına koy. Çünkü birkaç dakika sonra alev alacak ve ona karşı savunma yapmak istemiyorum’ derdim. Genelde nadiren gördüğünüz o muhteşem hareketleri yapardı. Hem de her antrenman en az 10 kez. Oynarken gösteriş yapmayı çok seviyordu.”
2003/04 sezonu başlamıştı. Sezona yavaş giren takıma dair şüpheler olduğu yerde duruyordu. Şüpheleri ortadan kaldıran ise Kasım ayında oynanan Tottenham maçı olacaktı. Okocha göz alıcı bir yaratıcılık ortaya koyacaktı.
Bolton News’un emekli futbol yazarı Gordon Sharrock; “1-0 biten bir kıyamet gibiydi. Okocha’nın üç topu direkten döndü. Maçı kazandıran golde Kevin Nolan’a asist yaptı. Tam anlamıyla bir ustalık eseriydi. Maçı baştan sona domine etti. İlk düdükten son düdüğe kadar her şeyini verdi.”
Spurs galibiyetini Chelsea, Everton ve Leeds galibiyetleri izledi. Bu sırada alınan Arsenal ve Liverpool beraberlikleri kabul edilebilirdi. Ve totalde elde edilen sonuç ligin zirvesindeki takımlar için Bolton maçlarının artık kolay kabul edilememesi olmuştu.
Big Sam’in planı saha içi ve dışında bir araya gelmeye başlamıştı. Nicky Hunt o günlerde yaşananlara ışık tutuyor; “Gayet güzel bir kulüp kültürü oluşturmuştuk. Antrenmanda ve maçta her şeyimizi sahaya verirdik. Dinlenmek için bir hafta sonu ya da birkaç saatimiz olduğu zamanlarda ise takım olarak bir araya gelir, birlikte zaman geçirirdik.”
“O günlerde birkaç genç oyuncumuz vardı. Dışarıdaki mekanları, yapılacakları bilirlerdi. Jay-Jay gibi, Bruno NGotty, Djorkaeff ve Ivan Campo ise pek de bu tarz ortamların insanı değillerdi. Fakat bizle takılıp bir kadeh kırmızı şarap içmeyi sever, güzel yemekler yer ve bizim yaptığımız salaklıklarla eğlenirlerdi.”
“Sanıyorum gençliklerinde bu tarz ortamlara doydukları için biraz geri adım atmışlardı. Kariyerlerinin sonuna doğru ilerlerken biraz daha sakin kalmayı tercih ediyorlardı.”
Ocak ayı geldiğinde Bolton ligde 10. sıradaydı. İki ayaktan oluşan Lig Kupası için Aston Villa maçına hazırlanıyorlardı. Bu sırada Okocha, Afrika Kupası için takımdan ayrılmaya gün sayıyordu. İkinci maçta takımla olamayacaktı. Fakat Nijeryalı yıldız takımının finale çıktığını garantilemeyi kendisi için bir görev olarak belirleyecekti.
Serbest vuruştan takımı için inanılmaz bir gol attı. Skoru 4-2’ye getirmişti. Atacağı bir gol daha takımı için bir ayağı final maçına atmış olma anlamına gelecekti. Maçın bitimine on dakika kala Jay-Jay muhteşem bir frikik golüne daha imza atıyordu. Göz alıcıydı.
Takım arkadaşı Ben Davies sahada muhteşem gole tanıklık edenlerden biriydi; “Çılgıncaydı. Sağ ayağının dışıyla muhteşem bir vuruş yaptı. Dünyada çok az oyuncunun yapabileceği hatta denemeye cesaret edeceği bir vuruştu. O golden sonra finale kalmak bizim için sadece zaman geçirmekten ibaretti.”
Şov ve şovmen belliydi…
Şov ve şovmen belliydi; Okocha. Hiçbir koşulda kötü performans göstermeyen, vazgeçmeyen bir karakter ve asla yüzünden eksilmeyen gülümseme. Neşeli biri olması karakterini tanımayanlar için bir yanlış anlamaya sebep olabilirdi. Fakat perde arkasında o başarı için yanıp tutuşan bir adamdı.
“Biz onu bir gösteri adamı, tribünlerin sevgilisi ve tek isteği eğlendirmek olan bir adam olarak tanıyorduk. Fakat o her maç günü yalnızca eğlendirmeyi değil galip gelmeyi de görev edinen bir oyuncuydu” diyor Sharrock.
“Büyük bir saygıyla söylüyorum ki, maçlardan önceki basın toplantıları, tüm röportajlar onun için işten ibaretti. Her zaman görev bilinciyle yapması gerekeni yapardı. Fakat her zaman dürüst her zaman gülümseyen bir tavrı vardı. Yine de temkinliydi. Bunun iş için gerekli olduğunu biliyordu.”
Afrika Kupası’nda da parlamaya devam edecekti. Nijerya turnuvayı üçüncü sırada bitirse de turnuvanın oyuncusu seçilecek aynı zamanda turnuvanın gol kralı olacaktı. Fakat İngiltere’ye döndüğünde Middlesbrough, Okocha’yı kupada alıkoyacaktı. Bolton sahadan 2-1 mağlup ayrıldı.
“Lig kupası da olsa bir kupa kazanmak çok özel olacaktı. Bir şeyler kazanmayı hak etmişlerdi. Jay-Jay ve diğer tecrübeli oyuncular için Bolton’da bir miras bıraktıkları hissi yaratacaktı. Yine de bana kalırsa o mağlubiyet hem Sam hem de oyuncular için bir motivasyon kaynağı oldu” diyor Sharrock.
Kupadaki hayal kırıklığı bir kenara bırakılırsa Bolton, sezonu sekizinci sırada tamamlıyordu. Ki bu sıralama kulübün son 44 yılda aldığı en iyi sonuçtu. Büyük isimler takıma katılmaya devam edecekti.
Fernando Hierro ve El Hadji Diouf, 2004 yazında takıma katılıyordu. Bu sırada ligin tecrübeli isimleri Gary Speed ve Les Ferdinand takıma katılan diğer oyunculardı. Okocha takımın kaptanı ve yıldızı olmaya devam ederken 2004/05 sezonunda takım ligi altıncı sırada, Şampiyonlar Ligi’nden yalnızca üç puan geride tamamlayacaktı.
Bolton, Uefa Kupası’ndaki yerini kulüp tarihinde ilk kez alacaktı. Nicky Hunt; “Daha ilk sezonun ardından bunu hissetmiştik. Ligdeki ilk on takım arasında yer alacağımızı, hatta kulüp tarihinde ilk kez Avrupa futbolunun bir parçası haline geleceğimizi biliyorduk” diyor.
“Biz inanıyorduk, Sam inanıyordu. Onun için çalışan bir psikoloğu bile vardı. Perde arkasında önümüzdeki beş sezon için yapılacak her şeyi planlamıştı. Yönetimde onun olması bizim için büyük bir şanstı. O olmasaydı bahsettiğimiz isimleri getiremezdik. Gerçekten büyük bir aileydik. Köşeyi döndüğümüzde bizi nelerin beklediğini, bir sonraki sezon neleri başaracağımızı daha da çok merak ediyorduk.”
Okocha en önemli figürdü. Davies; “O bize liderlik eden, yol gösteren, organize eden kişiydi. Teknik direktör ve oyuncular arasında köprü olması gereken kaptan tam anlamıyla oydu” diyor.
Bolton Wanderers’ın bir Avrupa takımı olabilmesi yalnızca taraftarların hayaliydi. 20 yıl önce bu kulüp dördüncü ligde mücadele ediyordu. Fakat gelinen noktada kulüp Premier Lig’deki yerini sağlamlaştırmış, Avrupa’da tanınır ve saygı duyulur hale gelmişti. Bu durumun en büyük kanıtı 2005 yazında takımın Asia Cup’a davet edilmesi olmuştu.
Birkaç ay önce Hint Okyanusu’ndaki devasa deprem Bangkok’u yerle bir etmişti. Tayland’a ve şehre yardım toplamak için düzenlenen organizasyona Bolton’da davet ediliyordu. Sharrock, turnuva için Bolton’a, Okocha ve Speed’e eşlik eden tek gazeteciydi.
“Jay-Jay ve Speedo beni tanır ve bana güvenirdi. Seyahat boyunca onlara eşlik ettim. İki isimde son derece rahat bir şekilde halka karıştı, talihsiz yerlilerle kurdukları iletişimi deneyimlemek inanılmazdı” sözleriyle anlatıyor Sharrock yıldız oyuncuyla yaşadıkları travmatik deneyimi.
“Bu onlar için yapmak zorunda oldukları bir görev gibi değildi. Özellikle oradaki herkes Jay-Jay’i tanıyordu. Geldiği anda gözler ona dönüyordu. O da tüm alçak gönüllülüğüyle insanların kendisinden beklediğini verdi. O gülüşü…”
2005/06 sezonu geldiğinde Bolton artık Avrupa’da mücadele ediyordu. Transferler göz alıcıydı. Meksikalı forvet Jared Borgetti ve Japon süper yıldız Hidetoshi Nakatha’nın takıma takılması, Big Sam’in tutkularının açık bir göstergesiydi.
Ancak Allerdyce’ın planında Okocha’nın konumu etkisini yitirmeye başlıyordu. Sezonun ilk yarısında yaşadığı sakatlıklar ve form kaybının üstüne Katar’a yapacağı bol sıfırlı transfer dedikoduları eklenince Jay-Jay kaptanlığı kaybetmişti. Bolton UEFA Kupası’nda son 32 takım arasına giriyor, ligi sekizinci sırada bitiriyordu. Kaptanlık Kevin Nolan’daydı.
Okocha 34 yaşına doğru ilerliyordu. Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen adı duvarda yazıyordu.
Her şey çok hızlı gelişmişti. Tüm basın toplantıları ondan ibaretti. Basın sürekli Sam Allerdyce’ı Jay-Jay Okocha hakkında sıkıştırıyordu. Ortamda beklenmedik bir şekilde dikkat dağınıklığı baş göstermişti. Bolton, Nijeryalı yıldıza bir yıllık kontrat önerdi. Ancak Jay-Jay sözleşmeyi kabul etmedi. Basına yansıyan dedikodular gerçek oluyordu. Okocha, Katar’a gidiyordu.
Rüya gibi ilerleyen hikâye bir anda ters yüz olmuştu. Jay-Jay, Katar’da bir yıl dayanabildi. Sonraki sezon Championship ekibi Hull City’e geri dönecekti. Bu sıralarda Bolton’da taşlar yerinden oynamaya devam ediyordu. Sam Allerdyce, kulübün kendi hedef ve tutkularıyla eşleşmeyen bir hal aldığını, Şampiyonlar Ligi’nde yer alan bir takım olma rüyasını paylaşmadığını görecek, 2006/07 seozununun ardından Newcastle United’a geçiş yapacaktı.
Okocha takvimler 2008 yılını gösterdiğinde futbolu bıraktığını duyurdu.
Davies o günlerde Okocha’nın etkisine değinmeden edemeyeceğini söylüyor; “Kulüp için inanılmaz bir periyottu. Ve Jay-Jay bu dönemin en büyük, en önemli parçasıydı. Taraftarlar o günleri düşünüp, kadroda yer alan oyuncuları hatırladığında kendilerini çimdiklemek zorunda kalıyordur, eminim. Takıma getirdiği tek şey ‘Kalite’ oldu. Bugün YouTube’u açıp Premier Lig’e dair bir video seçerseniz karşınıza illaki o çıkacaktır. Onu izlemek bir zevkti.”
Bolton Wanderers, 2012 yılına kadar Premier Lig’de mücadele etmeye devam etti. Fakat bir daha asla Okocha-Big Sam dönemindeki kadar havalı olamadılar. Küme düşmenin üzerinden geçen 10 yılın ardından Bolton, şu an Profesyonel Futbolun İngiltere’deki en alt seviyesine düşmüş durumda.
Bolton’ın Avrupa’daki günlerinden Accrington, Burton maçlarına geçiş sürecinde sıkı bir taraftarı olmaya ve takımına sarılmaya devam eden Maggie Tetlow, o şaşalı günleri asla unutamayacağını söylüyor:
“O hissi yaşadık. Zirvede mücadele etmenin ne demek olduğunu gördük. Bu yüzden Bolton taraftarları için utanılacak bir şey yok. Günümüzde çocuklar maymun iştahlı. Başarılı takımları desteklemek ya da takımlarını başarılı zamanlarda desteklemek şeklinde bir eğilim taşıyorlar. Fakat bizim için böyle olmadı. Bir kez Bolton formasına tutulduğun an, o formayı üzerine geçirmek diğer her kıyafetinden daha önemli bir hale geldiği an olay bitmiş olurdu. Bu sizin için bir onur meselesi haline gelirdi.”
Jay-Jay Okocha, Premier Lig ve İngiliz Futbolu üzerinde büyük bir etki yaratarak futbolu bıraktı. Bir kıtanın tanınmayan yeteneklerinin tamamına Ada Futbolu’nun kapılarını açtı.
İngiltere’ye ayak basışının üzerinden 20 yıl geçmişken, bugün en iyi Afrikalı oyuncular lige onun sayesinde ayak basıyor.
Made in Afrika kitabının yazarı Ed Aarons, Nijeryalı yıldızı betimleyen son sözleri söylüyor; “Sizi koltuklarınızdan zıplatacak nadir oyunculardan biriydi. Ondan ne bekliyorsanız, beklentilerinizin kat ve kat üstünü alırdınız.”
“Bazen bir oyuncu topa yapacağı birkaç dokunuşla nefesinizi kesebilir. Ve eğer o oyuncu kendi takımınızda değil de rakip takımda olmasına rağmen sizi stadyuma gidip kendisini canlı görmeye değer kılıyorsa bu başka bir şeydir. Futbolun kendisiyle ilgilidir. O günlerde Bolton, çok az kişinin sempati duyduğu takımlar içindeyken, Jay-Jay açık ara herkesin favori oyuncusuydu.”
“Bugün bile birçok insan gelip kitabın kapağına nasıl Jay-Jay’i koymadığımı soruyor. Kitabımın kapağında tüm o efsane oyuncular, Drogba, Salah, Mane ve Yaya Toure yer alıyor ve insanlara göre oynadığı o büyük rol ve yarattığı etkiyle Jay-Jay’in de kesinlikle olması gerekirdi. Ve itiraf etmeliyim ki haklılar.”
Gerçek bir gösteri adamının hikayesini okudunuz, Jay-Jay Okocha’nın hikayesi…